21 Ekim 2009 Çarşamba

Yüreğime Ektim Seni

Saatler gece yarısını çoktan vurmuş, gün ömrünü bir sonrakine devirle meşgul.

Şafak söküyor...Eski mahalle fırınlarından yükselen buram buram ekmek kokusunu özleyerek kendimi sokağa atmaya yeltensem de ekmeği artık kapıya bıraktıklarını ya da marketlerden aldığımızı getiriyorum aklıma.

Sokakları süpürüyor Erkin Koray şarkılarının en bilindik öznesi olan emekçi grup.Başkalarının pisliğini temizlerken dahi dudaklarında bir ıslık, belki de ekmek götürebildikleri için evlerine.Belki de mahallelerinde hala fırın olduğu için...

Gözlerimin uykuya ihtiyacı var fakat cebelleşiyor beynim.Sanki uyumaması gereken narkozlu bir hasta gibi, sanki uyursa donacak olan bir tipi yolcusu gibi, sanki alkollü araç kullanır gibi.Sağa sola dönme nöbetlerimde devam ediyor sokakla birlikte kulağımın pasını da temizleyen ıslık.Uyumamaya söz vererek kapatıyorum gözlerimi.Gördüğüm resim ıslığın dümenini Beşiktaş İnönü Stadı'na kırıyor.

Lay lay lay lalalalaaaaaaaaaaaaaaay
Lay lay lay lalalaaaaaaaaaaaaaaaaay

Ulan iyi de 21.45'te değil miydi bu maç?

Daha 15 saat var oysa, şimdiden Dale ne ayak? Hem maç Almanya'da, ben İnönü'deyim...

Annem haklı galiba, genç yaşta kopardık kayışı.

Aç ulan gözlerini, aç.Dedik sana uyursan donarsın diye...

Hani sigara içmek sağlığa zararlı derler, hatta paketin üzerinde yasal uyarı kontenjanından yazılıdır.İşte onu diyenler böylesine bir anı yaşamamış olanlardır.Bak sigara içseydim yakardım şimdi bir tane.

Sigara mı, ne dedim ben?

Hayır, uyumuyorum...

Sen benim her gece efkarım
Gözümdeki yaşım
Sigara dumanım...

Anlaşıldı, bu gidişle gözkapaklarımla cebelleşmemin 85. dakikalarında falan Gündoğdu'yu söyleyeceğim.Uyumamak için havaya dikiyorum yastığı, yaslanıp tavana bakıyorum.Uykumu kaçırmak için acıktırsam kendimi, bu saatte açık çorbacı, ciğerci var mıdır ki?

Babam bilir bilmesine, ama gel de uyandır...

Baba, yıllar önce o stat köftesini yedirmesen, o gün Beşiktaş diye bağırmanın tadını almasam şu an uyuyor olacaktım.

Sitem cümlesi gibi algılandıysa düzeltelim, uykusuzluğuma teşekkürümdür.

Bir zamanlar okul için uyandığım saatlerde şimdi aklımı aldı siyah beyaz bir düşünce, uyuyamıyorum...

Büyümüşüm ben...

Daha dün gibi oysa sabahçılık zamanlarımda 21.45 maçları olduğu günün ertesi kalkamayışım.

Pazar maçlarını kaybedersek Pazartesi okulu kırışım, gitsem de mevzu çıkarışım.

Şikayet edilişim, nasihate çekilişim.

Yasaklanılışım...

Bir keresinde maç yasağı gelecekti neredeyse, sağolsun ders çalışmamı uygun görmüştü maç saatinde büyüklerimiz.

Fen Bilgisi dersinde radyo frekanslarına dair bir proje icat etmiştim kendime maçı radyodan dinleyebilmek için.En kısık seste kulağımı yapıştırarak -üstelik dışarıya da hevesle çalışıyormuş ve kendimden geçmiş izlenimi vererek- ve ara ver istersen tarzı sevecen yaklaşımlara tebessüm ederek dinlerken kısamadım kendi sesimi, karıştı frekansım maçı kaçak dinleyen haytayla.

Golllllllllllllllllllllllllllllllllllllll...

*****

Beşiktaş'a haşarı, Beşiktaş'a arsız, Beşiktaş'a sulugöz, Beşiktaş'a hayaller kuran Metin-Ali-Feyyazlı, mahallemizde fırın olan ve yağmur sonraları mis gibi toprak kokan, dizim kanamasa da Feyyaz gitti diye ağladığım bir dönemdi çocukluğum.

Müdür Bey'in okulun başka türlü dönmeyeceğini savunarak defalarca kez istediği aidat paralarını birkaç defa vererek geçen bir öğrencilikti benimkisi.Hatta aldığım başarılı karneleri çifte tarifeli ödeneklerime bağlayan da oluyordu şaka yollu.Oysa fazladan verilen o paranın sebebi sıraların üzerine Beşiktaş yazmamdı.

Benim defterlerim çok çabuk biterdi.Değişik şekillerde Beşiktaş yazdığım defter sayfalarını biriktirirdim sıranın altındaki zulada.Çoğu evden getirdiğim ekmek ufalanmasın diye üzerinde karnımı doyurduğum vasıfsız kağıtlardan sanardı onları, oysa ben kağıdın üzerinde yazanla doyuyordum, lâkin gel gör ki bir tek ona doyamıyordum.

Annem kızacak diye korkardım defter bitmeye yakın.''Çok uzun çıkarma özetleri, boş kullanma kağıtları'' diyecekti.Oysa gerçekten çok azdı boşa harcadıklarım, arada çocuklarla isim şehir oynardık işte, o kadar.Diğerleri boşa harcanmamıştı, üzerlerine Beşiktaş yazılmıştı.

Birşeyin üzerine Beşiktaş yazmak onu boşa harcamak olsa yüreğime yazmazdım ki...

Zaten yüreğim de kağıttan yapılmış uçak gibi tribüne atardı beni.Babamlar gider, bilet kuyruklarında yatarlardı.Yaşım küçüktü benim, büyüyünce gidecektim.Büyüdüm, gittim...

9-10 yaşlarında yağmurlu bir Ankara akşamında nasip oldu ilk vuslat.Bembeyaz formalarla karşımdaydı Beşiktaş.Beyaz bu kadar mı yakışırdı be abi...

2-1 yenilmiştik ve ben uğursuz gibi hissediyordum kendimi.Maç öncesi yediğim stat köftesinin acısı yerini hüzne bırakmıştı.Biz maça gelmiştik ve yenilmiştik.Bir abiye anlattım derdimi, kaşkolu vardı yüzünde.Soğuktan olsa gerek kıpkırmızıydı yüzünün açıkta kalanı ve bana hep maça gelmemi söyledi, büyük takım Beşiktaş vesselam...Ne de olsa yener bir dahakine.

Bir dahakinde yendik.Sonra yine, yine, yine...

Artık çakma Fen projeleri uydurmak zorunda değildim, nasıl olsa radyo kesmeyecekti.

O tribünde birşey vardı, içine çekiyordu insanı.Virüs gibi sarıyordu.Evde annene duyuramadığın sesini herkes duyuyordu orada sanki.Büyümüştüm ben bilet kuyruğunda yatmasam da.Bağırarak, haykırarak büyümüştüm...

Bolu Dağı'nı tanıyordum artık, İstanbul'un lodosuna tedbir alabilecek kadar temkinliydim.Maçı alırsak güzel gelirdi martıların sesi, alamazsak kuş uçmazdı Çarşı'da, yüzlerde hüzün hakim olurdu.

Kazan'ın önünde omzuma dokunup 'Vay kardeşim' diyerek 'çak' yapan arkadaşlarım olmuştu.Bu kez maç ertesileri okulu kırmıyordum fakat sesim kısıktı.

Şairler edebiyatta önemli yer tutan şahıslardı belki herkes için, ama bana sorarsan semtte bir park adıydı.İlk başlarda bağırmamamızı salık veren abileri eşeklik edip dinlemedik. maçta bağıramayınca anladık sonra...Şimdi ise bağıranlara maça saklamalarını öneriyorduk, büyümüştüm...

Evle okul birbirine çok yakındı, evden okula giderken bozuk zemine söverek çıktığım hafif rampaya hınçlanırdım.Sonra Akaretler gelirdi aklıma.İlk maçımda bana teselli veren ve bir daha rastlaşamadığım o abi gibi yüzüm soğuktan kızarmışken ve kaşkol bizim hesap sarılıyken yüzümde, dilimde Beşiktaş'ım Sen Çok Yaşa ile müdür yardımcısına az mı yakalanmadım...

Her balık sezonu açıldığında evimizin baş misafiri olurdu hamsi tava, istavrit, levrek...Hasbi miydi neydi o mekanın adı hani, çubuklu formalı abiler gülümseyerek içerdi.Dünyanın en güzel rakı balığı oradaydı ve ben de balığa ayıp etmemek için iki tek atar olmuştum, büyümüştüm...

Bu zaman yolculuğu iyi gelmişti vesselam.Uykum açılmıştı üstelik ve yüzümde benden habersiz bir tebessüm uyanmıştı.Saat yediyi çeyrek geçiyordu, biz bu saatlerde beklerdik deplasman otobüslerini elimiz cebimizde ve aslı otobüse saklanan tadımlık muhabbetlerle.Her ne kadar dikkatli olmam öğütlense ve ben bunu dinlemek zorunda olan bir öğüt çocuğu olsam da en azından evden maça gidecek kadar, Beşiktaş'a kavuşacak kadar büyümüştüm.

Uykusuz geçen bu zaman zarfında aslında sadece bir gece büyüdüm ben, oysa 22 senenin hikayesiydi.Sokak artık tertemizdi ve ıslık kesilmişti.Tek tük klaksonlar almıştı sessizliğin yerini ve televizyonlar sabahın körü haberlerine başlamış olmalıydı.

''Şampiyonlar Ligi'ndeki temsilcimiz Beşiktaş, bu akşam saat 21.45'te deplasmanda Alman ekibi Wolfsburg'la karşılaşacak.

Çocukluğumun radyo anlatımı yoktu belki, Beşiktaş gazhane tarafına değil de Köln Express gazetesinin matbaası yönüne doğru hücum edecekti ilk yarıda fakat heyecan aynıydı.Geçen zamanı canlandırırken gözümde, yanına her bir anıdan bir tutam nevale alan ruhum yola çıkmıştı çoktan siyah beyazla birlikte.İçimizi ısıtan deplasman çorbasını Optik abi değil de Beşiktaş söyleyecekti, ama o da görecekti Allah'tan...

Ve ben artık biliyordum ki her an kapanabilirdi gözlerim, onlar yenilse de Beşiktaş yenilmeyecekti.

İçimdeki umut tarlasının en çok mahsül veren yerine ektim en güzel aromalı aşk tohumlarını ve bıraktım kendimi nadasa.Artık uyuyabilirdim, uyanır uyanmaz formamı giyer ve büyürdüm.

Gözlerimi açtığımda gördüğüm Kartallar umutların boşa olmadığını gösterdiler.Gözlerinde inancı gördüm ve bir kez daha sevdi yüreğim.Mevzu Beşiktaş olunca hayat her daim fışkırırdı ve nitekim hasatımız iyiydi yine şükürler olsun.

Saat 6 suları, çok sürmez o ıslık duyulur yine.

Bugün de yok fırın ekmeği ama olsun.

Gözkapaklarım irademle boğuştuğu için değil, onlara mutlu bir kapanmışlık yaşanmak için uyuyabilirim şimdi.

Şimdi rahat bir uyku çekerim ve bil ki Beşiktaş, sensiz uykusuz kaldığım zamanlarda bile ben aslında yoluna umudumu dökerim.

Çünkü ben çok sevdim ve yüreğime ektim seni...

Bütün aşk şarkıları sana gelsin, yazılmamış olanlar da benden olsun.

Üstü kalsın Beşiktaş'ım, üstü kalsın.

Nasıl olsa seni üst limitsiz seviyorum.

1 yorum:

t_okan dedi ki...

harika...daha fazla diyebileecek sözüm yok..
üst limitsiz sevdik seni BEŞİKTAŞ