5 Ekim 2009 Pazartesi

Satlmış Karagümrük...

Şimdiden çok konuşuldu, yazıldı çizildi velhasıl kalemde ve kelamda iyi olduğumuz söylendiğinden biraz mürekkep ve biraz vakit de biz zayi edelim dedik konuyla alakalı.Sürç-ü lisanımız varsa şimdiden affola...

Delikanlı ağzıyla yazılmış dizelerin imam-hatip mezunu fakat ince bıyık yerine kirli sakal bırakmış, mahallenin bıçkın abilerine nispeten daha bir filinta görünümlü ve en azından gömleğinin üst düğmeleri ilikli, halk arasında yaygın tabirle ''efendi çocuklar'' tarafından okunmasının revaçta olduğu bir dönemdeyiz.

Zira Can Yücel'in, Necip Fazıl'ın ya da Nazım'ın bir kez okuyup bin kez düşündüğümüz dizelerinin yerini bu bıçkın ağız almış vaziyette ki kime göre, neye göre olduğu belli olmayan ''gençlik'' bile kendi isyanını, sevgisini, sevincini, hüznünü ifade etmek için bu dizelerden medet ummakta.

Bu akımdan ekmek yiyen bir şiir geliyor aklıma bugünlerde sık sık.Belki kızgınlığımdan, belki de sadece bir temenni.

''Karagümrük Yanıyor'' diyor şiirde...

Hikayeye göre taksici Ramazan, arabasına binip Karagümrük istikametine gitmek isteyen kıza yazılıyor.Kızın evini ocağını mıh gibi aklına çakıp sabah akşam tamponu ile müstesna 57 Chervolet ile kızın evinin önünde voltalara başlıyor.Kızımız da o zamanlar Dest-i İzdivaç ve muadili programlar olmadığından olsa gerek kovayı akarken doldurmak hesabı kısmet çıkmışken kaçırmamak, böylece mahallelinin ''Evde kaldı bu kız'' dedikodularına mazhar olmamak amacıyla Ramazan'ı boş koymuyor ve iki cilveyle zıvanadan çıkmasına vesile oluyor.

Ramazan arkadaşıyla kızı kaçırmak için kapıya dayandığı vakit koca bulma telaşı başına vurmuş olan Karagümrük kızı yemeği ocakta unutup zincirleme vaziyette perdelerin, evin, mahallenin, sonra da komple semtin yanmasına sebebiyet veriyor.Bu noktada Türk polisi mevzuya el atıyor ve olayın sorumlularını aramaya başlıyor, kabak da kızı kaçıran taksicinin başında paralanıyor.

Kız da pısırık çıkıp Ramazan'ın kendisini kaçırdığını ve semti de Ramazan'ın yaktığını söyleyince mapusluk taksimetresini gece tarifesinden açıyor Ramazan.İçerde standart kader mahkumları gibi incik boncuktan tesbih dizip bağlama neyim çalacağına şeytani kurgular peşinde geziyor.Delikanlılığa yediremediği için bu haltı işlediğini savunduğu mevzuda önce kızın evini sonra da Karagümrük'ü bu sefer cidden yakıyor ve bunun anlatıldığı şiir çok tutuyor.

Oysa kimse Ramazan'a ''Lan madem o kadar delikanlıydın, ekmek teknende velinimetin olan müşteriyi dikiz aynasından kesip sonra kızın evine yoluna bakmak delikanlılık kavramının neresindedir?'' diye sormuyor.

Ve kimse delikanlı semt olarak bilinen Karagümrük'te genç kızların neden arabasına bindikleri taksiciye iş attıklarını sorgulamıyor.Yani şiiri kimse anlamıyor ama mahalle ağzıyla ve mahalleden insanlarla süslendiği vakit güzelmiş gibi geliyor kulağa...

Karagümrük ismini ben -belki de İstanbul'da yaşamadığımdan- çocukken izlediğim Beşiktaş maçlarında kapalı alt tribündeki pankartta görerek öğrendim.Gün geldi, Allah bize o gıptayla izleyerek içlerinde olmayı hayal ettiğimiz kapalı tribünde maç izlemeyi nasip etti ve tribün hakkında asla ahkâm kesmeden naçizane üç beş birşeyler gördük, yaşadık.

Kapalı altta konuşlanan ve genelde -işletmeci tabiriyle birtakım insanların finansal sponsorluğuyla-, sokak jargonuyla ise kapalı alttan bilet alabilecek birilerine otlaklanıp askıntı olarak maça giren ve Beşiktaş maçına gelmelerine karşın üzerlerinde Karagümrük atkıları bulunduran bir tayfadır Karagümrüklüler.Genel olarak tribündeki alt düzey gelirini sembolize ederler.Semtlerindeki ülkü ocaklarından nemalanmışlıkları bir hayli fazladır, çoğu zaman maçla alakasız dolaylarda gezinseler de ütopyalarında her daim Beşiktaş tribünlerinde listebaşı olma fikri vardır.

Bazen öylesine dünya olurlar ki, takıma olan desteğiyle yedi düvele nam salan Beşiktaş kapalı tribününün, oradaki markalaşmış ismi ile çArşı'nın kemik tayfası kapalı üst kutu tabir edilen bölgeden ''Alt taraf alt taraf sesin çıksın alt taraf'' sesleri yükselir.

Evvelden beri bu adamların Karagümrük atkısıyla ve Beşiktaş yerine Karagümrük'ten 'semt' diye bahsederek İnönü mabedine gelmelerine ufak ufak alerjik kaşıntılarla geçiştirilmiş tepkiler veriyorken şimdi daha yazının başlığında Satılmış Karagümrük diyorsam bıçağın kemiğe dayanma noktası gelmiştir ki geldiğini de Cumartesi günkü Denizli maçında hep beraber gördük.

CSKA maçı dönüşü bazı rant çevreleri, havaalanında yumurtalarla karşılanan başkanımıza (!) gelecek olan tepkinin muhakemesini yapmış olacak ki birtakım talimatları gereken yerlere vermişti.Zira kendi stadına etrafında on tane korumayla gelen bir başkan düşünün.Maç başladığında ise bütün statta ''rantçı falan filan sıfatlarla tabir edilmeye çalışılan Çarşı da dahil olmak üzere'' hep bir ağızdan Yıldırım Demirören yeter sesleri duyuldu.

Durumun ciddiyetini bir kez de uygulanmasıyla idrak eden yönetim yandaşları önlem paketlerini açtılar ve içerisinden görsel olarak bir pankart, fiili olarak da şahsi ve münferit saldırılar çıkıverdi.

''2 kupayı unutma vefasızlık yapma'' pankartı açılmaya çalışılıyordu ki mevzu patlak verdi.İzleyenlerin Beşiktaş taraftarının içsel hesaplaşması ya da birbirine düşüşü'' olarak tanımlayabileceği bu anlarda aslında gerçek Beşiktaşlının satılmışlarla vermekte olduğu kavgayı izliyorduk hepimiz.Kendillerine göre iyi bir organizeyle ve kalabalık gelmiş bu grubun Beşiktaş'ın kurtuluşu için ''Yeter'' diyenlere baskın çıktığı sanıldı ve Beşiktaş taraftarının nabzını tutan Çarşı da Beşiktaş'ın iliğini kemiğini sömüren yönetimin yandaşı olma durumuna getirildi -ya da daha doğru bir tabirle böyle lanse edilmeye çalışıldı.-

Nitekim gelişen teknoloji ve naklen yayın olanakları sayesinde gördük ki arbedenin çıktığı grupta ne bir formalı, ne bir kaşkollu kısaca maç izlemeye gelmiş adam bulmak imkansızdı.Oraya niye ve ne karşılığı geldikleri belli olan bir grubun amacı belki ranta yataklık, belki yönetime destek, belki Beşiktaş'ın kurtuluşuna köstek ve belki de bütün deneme sınavlarının her daim en kılçık seçeneği olan ''D'' şıkkı ''hepsi'' ihtimallerine sağladıkları desteğin göstergesiydi Beşiktaş tribünlerinin Cumartesi akşamındaki hali.Nitekim kapalı müdavimi olarak niteleyebileceğim çoğu insana sorduğumda böyle bir pankarttan, destekten vs. haberi dahi olmadığını söyleyenlerle doluydu etrafım.Zira haberini maçtan sonra aldığım bir eylem de bu başıbozukluğun ve-veya rant çıkarcılığının Beşiktaşın son barikatı Çarşı'nın eseri olamayacağının muhakkak bir göstergesiydi.

Zira yüzde 80 gibi bir çoğunluğu sosyalist görüşlü bilinen bir tribünde birilerinin çıkıp ülkücü işaretleri yapmış olması o tribünde o gün bir başka düzenin yerleştirildiğine delildi.Nitekim maç sonlarında belki de yukarılardan birileri bu rantçı,maçla alakası olmayan ve menfaatsever tayfaya ''The Mission Completed'' demiş ve son 15 dakikada kapalı ve kutudan da tepki tezahüratları yükselmeye başlamıştı.Nitekim maç sonunda ''bizimkilerin'' işe ağırlığını koyduğu belli oldu ki hep bir ağızdan Gündoğdu söylendi. Ki ben bu anlattıklarımı gözümle görmesem bile inanırdım tarafında olduğum büyük Beşiktaş tribününe.

Çünkü zamanında ''Parayı Lidyalılar buldu, sosyete parayı buldu ama Çarşı'yı satın alacak para daha bulunmadı.'' diyen de, ortada hiçbir sebep yokken, üstelik tribünün avan noktasındayken ve yedi düvelce tanınan bir grupken -yani kısaca rantın dibine vurabilecekleri en güzel zamanda- kendine de karşı olup fesh hükmü veren de onlardı.Gün geldi döndüler karardan ve yeniden ayak bastılar tribüne, iyi ki de öyle oldu.

Şimdi bütün bunları bilip de bilmemezlikten, duyup da duymamazlıktan ve görüp de görmemezlikten gelen kim varsa şahsım adına destur deme sorumluluğunda hissettim kendimi.

Bu tribünün davası rant değil Beşiktaş'tır.

Bu tribüne edilen bir kinaye dahi yolunda can veren canlara (Optik Başkan, Hacıbaba, Ferdi abi, Alper abi, Pembe Hasan, Mühendis Oktay ve daha niceleri...) edilen hakaret, mukaddes kanlarına ihanettir.

Bunlar Beşiktaş'ı içten yıkma çabalarının mahsülüdür ve bugün birtakım kendini bilmezin çamur atmaya çalıştığı bu tribünler o içten yıkma çabalarına silleyi yapıştıracak son barikattır.

Herkesin ithamlarını ve bunları ederken sarfettiği sözleri dikkatli seçmesi, dilinin eremeyeceği yerlere müdahil olmaması dileklerimle...

Unutmayın;

Bu dalga da geçecek, Beşiktaş bugünleri de atlatacaktır.Sular durulduğunda ise Beşiktaş'ın peşinden giden ve davasını kovalayan yine bu efsane tribün olacaktır.Çarşı Cem abinin de dediği gibi Beşiktaş'ın güzel abilerinindir.

Oysa Karagümrük'te taksiciler müşterilerine yan gözle bakmakta ve kızları fingirdemektedir.Kimin delikanlı tarafta, kimin rantçı olduğu da çok açık ve çözünürlüğü yüksek bir resimdir.

Çarşı ruhu bedene olduğu gibi bu kküçük hesaplara da indirgenemez.

Hal böleyken yansın ulan Karagümrük, su veren itfaiyenin hortumunu elbet keseriz.

Tribünde ÇARŞI, hayatta BEŞİKTAŞ...

3 yorum:

t_okan dedi ki...

doruk yine döktürmüşsün kalemi oynatmışsın diyeceğim de sanal alemdeyiz.Klavyen kablosuz ve hatta o yıkanabilenden olmalı ki çünkü kıvrak kıvrak döndürmüşsün klavyeyi.. nefretle okunacak satılmış karagümrük yazısını merakla okutuyorsun ve yazının sonunda içine yerleştirilmiş bir nefret olgusunu farkettiriyosun..KARAGÜMRÜK yanmış yanacağı kadar!!!

Doruk dedi ki...

Estağfurullah kardeşim.Güzel bakıyorsunuz ki, güzel görüyorsunuz. Yoksa bende yok bi numara :) Sağolasın...

Adsız dedi ki...

Karagümrük'ü yakından gel gör yegenim. Bu yazın çok ama çok ağır hakaret olmuş! Bende yazını tamamlıyorum ' Karagümrüğü yakacak adam,daha anasının karnından doğmadı.! maçlarımıza bekliyoruz sikilmiş 3 büyük tek büyük KARAGÜMRÜK yegen. ;)