27 Eylül 2009 Pazar

Güle Güle Seyfo Dayı...


Yürekli adamlar neden canlarını hep yüreklerine teslim eder anlamam.

Birini daha uğurladık gitti işte.

Güle güle güzel insan, güler yüzlü kabadayı...

Güle güle Seyfo Dayı...


26 Eylül 2009 Cumartesi

Gözünü Sevdiğimin Golü...



Hayatımızın önemli bir bölümünü işgal eden tribünde tanımadığımız, bilmediğimiz birçoklarıyla yanyana, hatta omuz omuza hançereyi patlatıp bağırarak maç izlerken bir bakarsın sarmaş dolaşsın yine aynı tanımadığın, bilmediğin adamla.

Ama mantıklı sebeplerin vardır kendine göre, adam Beşiktaşlıdır ve bu bile seni onunla yarenlik etmeye, yoldaşlık etmeye teşvik eder.Sizi omuz omuza bağırmaktan alıkoyup can ciğer kuzu sarması haline getirense adını bile duyduğunda gülümseyebileceğiniz kadar kulağa hoş gelen, şirin bir hadisedir. ''Gol''

Öyle ki askerdeki abine ''Asker gel gel gel'' ya da surat asan sevdiğine ''Aşkım gül gül gül'' diye tempo tutmazsın da, mekanın İnönü ve sevdan Beşiktaş'sa şayet; sabah gözünü açar açmaz -özellikle maç sabahları- ''Kartal Gol Gol Gol!'' diye tempo tutup statta otuz binlik koroyla aynı senkrondan bağırmak muhteşem gelir.

Gol sadece 22 oyuncu ve onları seyredenlerin olduğu bir oyunda bir meşin yuvarlağın çim üzerine montajlanmış üç direğin arasından geçişi değildir.

Gol bazen yanındakine sarılma sebebi;

Bazen tüm haftanın stresini alan bir sevinç;

Bazen o gazla içindeki isyanı söndürmekten mütevellit bir küfretme vesilesi;

Bazen tam o anda televizyonun önünden geçen varsa ''Senin yüzünden golü kaçırdım.'' diyerek papaz olma sebebidir.

Aynı gol biz Beşiktaşlılar için bugünlerde özlem demek, hasret demek.

Tello'nun kalecinin soluna bıraktığı o güzel serbest vuruştan beri, tamı tamına 462 dakikadır göremediğimiz güzelliğin adı gol.

Yüreğimizin ta içinden istediğimiz ve söylediğimiz ''Kartal Gol Gol Gol'' 462 dakikadır boynu bükük ve cevapsız.

Şöyle ciğerden bir Gooooooooollllllllllllllllllll çekip ortalığı ayağa kaldırmayalı, kayışı koparmayalı çok oldu.

Bu Çarşamba diyorum; bitsin artık bu hasret.

Rusya'nın soğuk ikliminde ısıtsın içimizi Beşiktaş'ın golü...

Çarşamba'ya kadar dilimden düşmeyecek o desibel düşmanı ''Kartal Gol Gol Gol!''

Böyle zor zamanlarda kendini daha huzurlu hissetmek için uğur denemesi yapan, totem belirleyen herkese de ufak bir önerim var, ya da en azından ben maçı böyle izleyeceğim...

Reklamlarda gördüm, ampul yandı kafamda.Hani diyorum maçı izlerken ağzımız da tatlansa, totem de yerini bulsa...

Sonra Beşiktaş bir bir çaksa, hayat da bayram olsa...

Gol draje, bakkallardan isteyiniz...




Dostlar Meyhanesi

Ulan Rıza...

Ne hayallerimiz vardı oysa;

Totoyu bulunca dükkan açacak, adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.

Üstad Hayaloğlu'nun içinde ukde kalan, belki de satırlara böyle hasretle döktüğü mekandır Dostlar Meyhanesi.Kimbilir, belki şimdi gittiği yerde o kurmuştur çilingir sofrasını, oturmuş dostlarıyla aşk ediyordur inceden.Orada rakı var mı, yanına ince doğranmış beyaz peynir geliyor mu ya da balık sezonu açıldıysa şayet olta lüferinin tadına varıldı mı bilinmez, lâkin bunları yaşayabilmenin mümkün olduğu dünyamızda bile ne derece kurulur o meyhane tartışılır.Aslında zor olan dolu dolu dost bulmaktır.

Bir dostun varsa eğer, sırtını dayayabileceğin sağlam bir duvarın da vardır.Sen de en çok o keyifliyken keyiflisindir.En baba muhabbetlerse gün ışığının yavaş yavaş çekilip gözyaşlarının görünmezliğe kavuşabildiği anlarda dostun yanında, dostla edilenlerdir.

Gözyaşlarını özgür bırakabilirsin. Dost sana ''Erkekler ağlamaz'' demez; gözyaşı kaldıysa seninle ağlar.

Duvarlarını yıkabilirsin, yüreğini açabilirsin. Âşık Veysel'in sazına verdiği salık gibi gizli sırlarını aşikâr etmez dost.

Hesap sorabilirsin dostuna, neden böyle oldu diyebilirsin.

''Seninle bu acıları çekmemiş olsak bu adam gibi muhabbetlerin hiçbiri olmazdı.'' der dost. Derdinden şikayet etmez, dinlemeye gönüllüdür.Dert seninkiyle de bitmez, anlatmaya meyillidir.Sonunda aynı gözyaşını paylaşırsınız.

Sabahın saat 5'inde Optik Başkan'a ortak bir beste yapabilme heyecanını yüreğinize salandır dost.Defalarca denersin, olmaz. Rahat bırakmazsın adamı.Ne zaman beste bitecek, o zaman çalacaktır yat borusu.

''Lan oğlum bi çektir git, yarın bakarız.'' demez dost. Beste biter sabah 6 sularında.Tüm yüreğiyle eşlik eder sana...

Bembeyaz dünyandasın izliyorsun Beşiktaş'ı
Sensiz öksüz kaldı bak, ağlıyor Hindi Baba!
Acıktı kardeşlerin çık gel söyle bi çorba
Hayalin kapalıda,
Merhaba OPTİK BAŞKAN!

Adana-Urfa arası kebap rekabetinden Tatlıses-Fatih Terim arası hemşehri kızdırmasına uzanan, her gecenin sonunda muhakkak yüzünde bir tebessüm sebebi bırakandır dost.Genelde sabah saatlerinde uyunduğundan uyanıldığı vakit denk gelinmese de bu voltranın oluştuğu ender zaman dilimlerinde, memurların öğle yemeğini yedikleri bir vakit ''Abi, günaydın lan.'' diyerek kahkahaya sevkedendir dost. Gece güne dönerken sebepsizce Yumruklar Havaya! dediğin vakit Gündoğdu'yu çakabilendir suratına.Sevdiğin kızı anlatırsın; ''Abi kaçırsana lan, seviyorum de lan.''

En ufak bir mevzunu bile dikkatle dinleyendir dost.Gözlerin dolup ''Benden bu kadar'' dediğinde olmadık bir lafla yüzünü güldüren, senin gülmenle mutlu olandır.Anlattıklarını kitap gibi okuyup beş dakika sonra silen balık hafızalılardan değildir dost. Geçmiş bir mevzuyu anlattığında dahi kaçıncı baskı olduğunu sormaz.Cevabı senin de sevdiğin telden verir: ''Evet abi, iyi hatırlıyorum kendimi o gece.''

Kendine özgü şifrelerle anlaşabildiğindir dost, seni anlayabilendir. Başgandır, Macci'dir, Merdo'dur dost.Damacananın mizaha uyarlanmış halini sıkılmadan yâd edebileceğindir.

Sevdiğini bile anlatabileceğindir dost. Kilometrelerce uzakta bile olsa seninle aynı anda döktüğü gözyaşlarını paylaşandır. Helal edesi gelir zaten insanın.Mehmet abi çok baba adamdır.

Benim meyhanem de böyle bir yer işte, eyvallah ''Şerefe'' diyen herkese.

Bize Tekel yasak artık, o ayrı mesele :)

İyi ki varsınız dostlar...

Güzel Adam'ın Ardından

Yazmak, yazabilmek...Bunun için buradayım.

Yazabilmek için buradayken yazabilenlerin en güzelini anmadan geçmek olmazdı kuşkusuz, burası da birnevi onunla dertleşme, sizlerle söyleşme mekanımız olsun dedik çıktık yola.Vira Bismillah!

Sevmiyorum Temmuzları; güzel abilerimin Temmuz'da gitmeyi alışkanlık bellemesinden olsa gerek.Fakat her gidenin ardından matemli bir şarkı tutturan yüreğim Vedat Abi'ye bir başka yandı sanki.

Optik Başkan'da da böyle olmuştum ve hala aynı şarkıda hüzünlenirim onun için.

Bugün efkarlıyım açmasın güller;
Yiğidimden kara haber verdiler...

Güzel adamın ardından çocukluğuma da bir gölge düştü sanki.

Taa çocukluktan bu yana, üstelik Cin Ali okumaya koşullanmışken yaşıtlarım, yüreğindeki siyah beyaz sakalına vurmuş olan Vedat abimin yazılarıyla büyüdüm ben.En umutsuz anlarda bile onu okuduktan sonra gözlerimi kapatır, dalardım hayale.Belki bir gün ben de Güzel Adam gibi yazabilirdim kimbilir...

Sonra o kurban olduğum siyah beyaz sakal sabit kalırdı düşümde, lakin yüz değişir Yusuf Hayaloğlu oluverirdi.Onun gibi yazmayı da çok isterdim.

Hayat en nihayetinde bir ''Ah Ulan Rıza'' deme sebebi değil miydi?

20 Temmuz gecesi umutlarımın yoğun bakım ünitesinde hapsolduğunda Kaptan hala hayattaydı, uyandığımda ise artık benden çok uzaktaydı.Bilseydim uyanmazdım...

Hayat bu adamı bile bir günde alabilecek kadar şerefsiz ve kısaydı.

Ben bunu anladım ve ertesi gün treni kaçırmamam gerekmişcesine açtım yüreğimi birine.

Dedim ki: ''Hayat kısa ve kaybedecek vakit yok, seni seviyorum:''

Sen de herkesi severdin değil mi Güzel Adam?

Hatırladım da şimdi, hani bir Beşiktaşlı ağabeyimiz resim çekinmek istemiş seninle.

Demişsin ki: ''Ben Beşiktaşlı adamla fotoğraf değil, film bile çekerim.''

Ben de yüreğimde sen varken Kaptan, bu boşbeleş dünyayı bile çekerim.

462 dakika gol atamayan Beşiktaş'ı bile...

Özlüyorum seni kaptan...